Aşk, ihanet edebildiğin bir şey midir, yoksa sadakatin en saf hali mi? Belki de aşkın doğası, tam da bu çelişki içinde var olur. İnsan kalbinin en büyük sınavı olan aşk, ihanetle sınanabilir, tutkuyla yüceltilir ve zamanın akışında farklı formlara bürünür.
Birçok kişi aşkın zaman ve mekandan bağımsız olduğuna inanır. Oysa tam tersine, aşk içinde bulunduğu zaman ve mekanın renklerini üzerine giymekten kaçamaz. Her ortam, her sokak, her şehir, aşkın hikayesinde bir iz bırakır. Paris’teki bir kafede yaşanan bir aşk ile bir sahil kasabasındaki aşk aynı olabilir mi? Veya teknolojinin esir aldığı bir dünya ile mektup arkadaşlığının yaygın olduğu zamanlardaki aşk aynı mıdır?
Aşk, her mekana kendi rengini verir. Onu yeşertir ya da soluklaştırır. Bir şehrin gri sokakları, aşık biri için en renkli güzellikleri barındırabilirken, ayrılığın öyküsüne tanıklık eden bir mekan, ne kadar güzel olursa olsun, yürekte hüznün bir süregidişini bırakır.
Dünya değişti sanırız. Ama gerçekte değişen dünyanın kendisi değil, onun içindeki insan hikayeleridir. Mekanlardan ve mesafelerden bağımsız değildir aşk. Aksine, zaman ve çevrenin kaosuyla harmanlanan bir duygu olarak varlığını sürdürür.
Bir gün, bir sokağa girersiniz ve orada geçmişinizle karşılaşırsınız. Bir mekan, bir ses, bir koku, eski bir aşkın izlerini yeniden canlandırabilir. Belki de bu yüzden, aşk geçiçicidir ama etkisi kalıcıdır. O, bazen bir sokak lambasının altında, bazen bir şarkının melodisinde ya da bir kitabın satırlarında yeniden hayat bulur.
Ve biz fark etsek de etmesek de, aşk zaman ve mekanla birlikte akmaya devam eder.
Saygı ve Sevgilerimle …
Uzm.Psk Emek Öykü KAYA
Yorumlar kapalı.