Ortadoğu’da haritaya bir bakın. Türkiye’nin güneyine doğru süzülen toprakları düşünün. Lübnan, Suriye, İsrail… Ve arada bir tepe, her şeyi gören bir hakim nokta: Golan Tepeleri. Adını sık duyarsınız ama arkasındaki kirli satranç oyununu ne kadar biliriz? Üstelik bu oyun sadece İsrail’in değil, “dost” bildiğimiz Batı’nın da sinsice yazdığı bir senaryo.
Burada bir ilhakın anatomisini görecesiniz. 1967’deki Altı Gün Savaşı’yla başladı hikaye. İsrail, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni işgal etti. Yetmedi, 1981’de “burası artık benim toprağım” diyerek ilhak etti. Peki dünya? Sessiz kaldı. ABD, BM kararlarını hiçe sayarak İsrail’in işgalini 2019’da resmen tanıdı. Demokrasi vaazı veren ülkeler, işgali alkışladı. Hani nerede uluslararası hukuk? Nerede mazlumun hakkı?
Bu sessizlik tesadüf mü? Elbette değil. Golan Tepeleri, su kaynaklarının kalbi. İsrail, burada kalırsa hem Celile Gölü’ne hem de Ürdün Nehri’ne hakim. Su, Ortadoğu’nun geleceği. Sadece İsrail için değil, Türkiye ve tüm bölge için. İsrail bu tepede oturdukça, bölgedeki su kaynaklarını avucunun içine alıyor. Peki Türkiye’nin güneydeki su politikası bundan etkilenmeyecek mi? Fırat ve Dicle için ne tür baskılar gelecek?
Ama mesele sadece su değil. Golan, askeri strateji açısından bir kale. İsrail, buradan Suriye’yi avuçlarının içine alıyor. Hatta Lübnan’a, Ürdün’e ve hatta Türkiye sınırlarına kadar uzanan bir gözetleme noktası burası. Bugün Suriye’nin kalbine bakan İsrail, yarın Fırat’ın doğusunda ne yapacak? Sınırımızın hemen ötesindeki İsrail varlığı, Türkiye için bir tehdit değil mi?
Peki biz ne yapıyoruz? Sessizce izliyor muyuz. Herkes “Ortadoğu karmaşık” diyerek kenarda bekliyor. Ama bu karmaşayı kim yarattı? İsrail’in genişlemesine göz yumanlar, Suriye’yi paramparça edenler, şimdi de Türkiye’nin sınırlarına dayanan bir kriz yaratıyor.
Golan Tepeleri’nin İsrail’de kalması demek, Suriye’nin daha da güçsüzleşmesi demek. Suriye’nin zayıflığı, Türkiye’nin başını daha fazla ağrıtacak. Bugün sınırlarımızda milyonlarca mülteci var. Yarın ne olacak? Golan üzerindeki bu işgal, Suriye’deki savaşı sonsuza kadar sürdürecek. Çünkü savaş demek, İsrail için tampon bölge demek. Ama Türkiye için bu, kaos ve güvensizlik anlamına geliyor.
Su meselesini unutmayalım. Ortadoğu’da su, petrolden daha önemli. İsrail, su kaynaklarını kontrol altında tutarak bölgeyi istediği gibi şekillendiriyor. Türkiye’nin güneydoğu projeleri, GAP gibi hayati yatırımları bundan nasıl etkilenir? Fırat ve Dicle üzerindeki baskılar artmaz mı? Türkiye’ye “suyunu paylaş” diye dayatmalar yapılmaz mı?
Golan Tepeleri, sadece Suriye için değil, Türkiye için de bir sınav. İsrail’in bu işgali, Ortadoğu’da yeni krizlerin fitilini ateşliyor. Ama biz bu konuda ne yapıyoruz? Seyrediyoruz. Güney sınırlarımızı nasıl koruyacağız? Su kaynaklarımızı nasıl garanti altına alacağız? Diplomasi masasında sesimizi ne zaman yükselteceğiz?
Her adımda bir şey netleşiyor: İsrail, “sessiz genişleme” politikasını başarıyla sürdürüyor. Golan Tepeleri, bunun en net örneği. Bu ilhak, sadece Suriye’yi değil, Türkiye’yi de vuruyor. Eğer bugün bu sessiz işgale göz yumarsak, yarın çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağız.
Golan Tepeleri, sadece bir toprak parçası değil. İsrail’in bölgedeki işgal politikasının simgesi. Sessizce yayılan, ama yarın büyük krizlere yol açacak bir sorun. Türkiye’nin bu meselede pasif kalması, gelecekte büyük bedeller ödemesi anlamına gelir. Golan’da İsrail’in rahatça hareket etmesine göz yummak, Türkiye’nin güvenliğini riske atmaktır.
Saygularımla