Bir zamanlar devlet vardı.
Hazineyi korurdu.
Milleti korurdu.
Şimdi?
Şimdi şirket var.
Holdingleşen devlet… Yönetim kurulu başkanı belli. CEO’su belli. Kâr-zarar hesabı da belli. Ama kimin kârı, kimin zararı, onu sormayın.
200 kere değiştirdiler Kamu İhale Kanunu’nu. İki yüz… Yazıyla yazayım: İKİ YÜZ! Neymiş efendim, “bürokrasiyi azaltacaklarmış.” Azalttılar, azalttılar da… Koca devletin ihaleleri beş müteahhidin iki dudağı arasına sıkıştı kaldı.
Şehir hastaneleri… “Millete hizmet” dediler. Kira bedelleri euroya endeksli. Euro yükseliyor, millet ödüyor. Müteahhit kazanıyor, millet ödüyor. Hasta oluyor millet, bir de üstüne ödüyor.
Varlık Fonu kurdular. Koskoca devletin birikimi bir “fon”a devredildi. Soruyoruz: Bu fonun hesabını kim veriyor? Sessizlik…
Köprüler yaptılar, “yap-işlet-devret” dediler. Geçen geçiyor, geçmeyen de ödüyor. Dolar yükseliyor, hazine ödüyor. Euro yükseliyor, hazine ödüyor. Garanti verdiler ya, ödersiniz tabi…
Merkez Bankası bağımsızdı bir zamanlar. Şimdi? Talimatla hareket eder durumda… Faiz iner, faiz çıkar. Dolar uçar, euro uçar. Maaşlar yerinde sayar.
Kamu bankaları… Eskiden milletin bankasıydı. Şimdi? Yandaşın kasası oldu. Kredi verirler, “özel” şirketlere can suyu olur. Batarsa? Millet öder tabi…
“Yerli ve milli” dediler, TOGG çıkardılar. Kaça mal oldu? Sessizlik… Ne kadar üretiliyor? Sessizlik… Kim alıyor? O da sessizlik…
Türk Telekom’u hatırlayan var mı? Sattılar, “özelleştirme” dediler. Biri geldi, batırdı, gitti. Borç kime kaldı? Bilemediniz… Ceremesi millete!
Eskiden memurlar vardı, bürokratlar vardı. Şimdi? CEO’lar var, genel müdürler var, yönetim kurulu üyeleri var. Devlet memuru gitmiş, şirket adamı gelmiş.
Ama bu şirketin bir özelliği var: Zarar ederse millet öder, kâr ederse “şirket” alır.
Ne demiş eskiler bir sözle?
“Söylemezsen hiç kimse duymaz…”
Ben söyledim, siz duydunuz.
Gerisi size kalmış…
Saygılarımla
Yorumlar kapalı.