Anadolu, asırlardır mezhep çeşitliliğini bünyesinde barındıran topraklar olarak bilinse de, bu çeşitliliğin yarattığı toplumsal ayrışma ve mezhep ayrımcılığı günümüzde hâlâ etkisini hissettirmektedir. Kırsal kesimlerde daha yoğun gözlemlenen mezhepsel baskılar, insanların sosyal yaşamlarını ve büyük şehirlere göç ettiklerinde toplumsal hayata entegre olma süreçlerini de doğrudan etkiler. Büyük şehirler, insanların kimliklerini özgürce ifade edebileceği, baskıların azaldığı alanlar olarak kabul edilse de, Anadolu’dan gelen bireyler çoğu zaman bu kentlerde de kendilerini aynı önyargılar ve ayrımcılıkla karşı karşıya bulur.
Mezhep ayrımcılığı nedeniyle kırsaldan büyük şehirlere göç eden birçok birey, yeni çevresinde kimliğini gizlemek ya da inançlarını değiştirmek zorunda kalabilir. Bunun temel nedeni, mezhepsel ayrımcılığın sadece köy ve kasabalarda değil, büyük şehirlerin bazı mahallelerinde de devam ediyor oluşudur. Anadolu’da kökleşmiş olan bu önyargılar, bireylerin büyük şehirlerdeki sosyal yaşamını etkileyerek onların kendilerini ifade etme özgürlüğünü kısıtlar. Mezhep kimliğini gizleme veya farklı gruplara karşı bir mesafe koyma gerekliliği, bireylerin sosyal çevreleriyle olan bağlarını zayıflatır ve aidiyet duygusunu olumsuz etkiler. Bu durum, kişilerin yalnızlaşmasına ve toplumsal uyum sağlamada zorlanmalarına neden olur.
Büyük şehirlere göç eden bireyler, iş yaşamında da benzer ayrımcılıklarla karşılaşabilir. Özellikle iş yerinde mezhep kimliğinin bilinmesi, bireyin ayrımcılığa uğramasına veya fırsatlardan mahrum kalmasına yol açabilir. Bu durum, toplumsal hayatta fırsat eşitliğinin bozulmasına neden olurken; bireyler arasında güven eksikliği, önyargı ve gerilimin oluşmasına da zemin hazırlar. İş hayatındaki bu ayrışmalar, çalışanlar arasında dayanışmayı zorlaştırır ve ekonomik fırsatları da sınırlayabilir. Sonuç olarak, toplumdaki farklı kesimlerin, bir arada uyum içinde yaşamasının önü kesilir.
Ayrıca, büyük şehirlerde mezhepsel ayrımcılığın neden olduğu bir diğer etkileyici unsur, bireylerin sosyal aidiyet duygusudur. Mezhepsel ayrımcılık, bireylerin mahalle seçiminden arkadaş çevrelerine kadar birçok konuda etkili olur. Özellikle genç nesil, büyük şehirlerde bile sosyal çevreye entegre olma sürecinde mezhep ayrımcılığının etkisini hissedebilir. Bu durum, gençlerin özgürce sosyalleşmelerini zorlaştırır ve onları belirli grupların içinde yaşamaya iter.
Toplumun bu temel sorununa çözüm bulmak için ise eğitim ve bilinçlendirme büyük önem taşır. Mezhep ayrımcılığını aşmak, öncelikle çocuklara küçük yaşta hoşgörü, saygı ve empatiyi öğretmekten geçer. Toplum olarak farklılıklarımızın farkında olup onları bir tehdit değil, birer zenginlik olarak kabul etmeliyiz. Büyük şehirlerin, farklılıkları barış içinde yaşatan bir toplumsal yapıya sahip olması; insanların özgürce var olabileceği, ayrımcılığın olmadığı bir geleceğin kapısını aralayabilir.
Sonuç olarak, mezhep ayrımcılığı ve toplumsal baskı, sadece kırsal bölgelerde değil; bireylerin büyük şehirlerdeki sosyal ve ekonomik hayatlarında da kendini hissettirmeye devam ediyor. Anadolu’nun bir arada yaşama kültürünü yeniden canlandırmak ve farklılıklarımızla barış içinde yaşamak, bireylerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir toplumsal yapının temel taşıdır.
Sevgilerimle …
Uzm. Psk. Emek Öykü KAYA