İnsan yaşamında karşılaşabileceğimiz en büyük sınavlardan biri, sevdiklerimizin ölümüyle başa çıkma zorunluluğudur. Ölüm, her an yanımızda gezinen, varlığına alışmaya çalıştığımız ama her defasında hazırlıksız yakalandığımız bir gerçektir. Birinin ölümünü duyduğumuzda, önce bir boşluk, ardından büyük bir acı dalgası kaplar içimizi. Bu acı, insanın ruhunu paramparça eden ama aynı zamanda ona yaşamın gerçek değerini hatırlatan bir sessiz fırtına gibidir.
Ölümün getirdiği acı, bir eksikliğin, bir boşluğun ifadesidir. Sevdiklerimiz artık yanımızda değildir; onların gülüşleri, sesleri ve dokunuşları birer anıya dönüşür. Yürek burkan bu kayıplar, sadece fiziksel varlıklarından değil, hayatımıza kattıkları anlamdan mahrum kalmamıza da yol açar. Ölenle birlikte bir parçanızın da gittiğini hissedersiniz; bu eksiklik hayatın devamında bir gölge gibi sizi takip eder.
Ancak ölüm, her ne kadar korkutucu ve kaçınılmaz olsa da, insanın en derin duygularını ortaya çıkaran bir aynadır. Yaşadığımız kayıplar bize aslında ne kadar sevdiğimizi, ne kadar bağlı olduğumuzu ve ne kadar kırılgan olduğumuzu gösterir. Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde, kendi ölümlülüğümüzle de yüzleşiriz. Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu, hayattaki her anın aslında ne kadar değerli olduğunu fark ederiz.
Bu acı, insanın iç dünyasında farklı biçimlerde yankı bulur. Kimi zaman bir inkarla, kimi zaman öfkeyle, kimi zaman da derin bir kabullenişle gelir. Ölüm karşısında güçsüz hissetmek insana özgüdür, çünkü ölüm karşısında hepimiz eşitiz. Ancak bu çaresizlik, aynı zamanda bir dayanma gücünü de beraberinde getirir. Zamanla kaybettiğimiz kişilerin hatıraları acı verici olmaktan çıkar, onları gülümsemeyle hatırlamaya başlarız. Acı, yerini şefkate bırakır.
Ölümden sonra gelen yas süreci kişiden kişiye değişir. Bu sürecin belli aşamaları olsa da, herkesin yas tutma şekli farklıdır. Kimisi içine kapanır, kimisi dışarıya açılır. Ancak hepsinde ortak olan, yaşamla ölüm arasındaki bu ince çizgide insanın kendini yeniden bulma arayışıdır. Acıdan kaçmak yerine, o acıyı anlamlandırmak ve hayatın bir parçası olarak kabul etmek, iyileşmenin ilk adımıdır.
Ölümle gelen acı, hayatımızın bir parçasıdır ve bu kaçınılmaz gerçek, bizi güçlü kılan en önemli unsurlardan biridir. Acının içinde kaybolmaktansa, onun içinden geçip kendimizi yeniden inşa etmek, insanın en derin sınavlarından biridir. Ve belki de bu sınav, bize sevdiklerimizin anılarına tutunarak, onların yaşamımıza kattığı anlamı daha derinden kavrama fırsatı verir.
Hayatımda son 2 senede altı yakınını kaybetmiş biri olarak içimdekileri sizlerle paylaşmak istedim bu yazım son kaybım amcam Ali KAYA içindir…
Sevgi ve Minnetle ….
Uzman Psikolog Emek Öykü KAYA