Bir Anı
Kömür ocağında tarihi eser
1990 yıllarda Soma ilçesi Deniş Köyü mevkiinde yerüstü kömür ocağında çalışıyoruz. Tekeli Işıklar Köyü sınırları içinde Çamtarla-3 panosunda dekapaj (Kömür üstündeki toprağı kaldırma çalışması) çalışması devam etmektedir. Bu çalışmada 440 ton ağırlığında devasa elektrikli ekskavatör kullanılmakta (PH 190AL) ve 17 metre kazı yüksekliği ile ilerleme yapılmaktadır. Hızlı bir kazı ve tonajlı kamyonlarla dekapajın nakliyesi yapılmaktaydı.
Kazı yapılan alanın sınırlarına yakın yerde ise Köylülerin Kilise Tepe olarak tanımladıkları bir masif bir kaya yükseltisi bulunmaktaydı. Biz kazı yaparken köylüler sürekli bu tepeye gelir, tepenin üzerinden yapılan kazıyı izlerlerdi. Beklentileri burada define varlığına inanmalarıydı. Çünkü burası “Romalılar döneminde Akhisar- Balıkesir atlı yolu güzergahıymış. Yol üzerinde birçok konaklama yerleri varmış” diye söylüyorlardı. Bu rivayetlerden dolayı tüm ikazlarımıza rağmen gece gündüz demeden nöbetleşe bu kilise tepeyi yalnız bırakmıyorlardı. Bende onlarla konuşurken definenin bugün de çıkmadığını, boşa beklediklerini define falan burada olmadığını bu rivayetlere inanmamaları gerektiğini telkin ederdim.
Ama nafile! Onlar beklemeye devam ederlerdi. Kilise tepe dibine doğru kazı yaklaştıkça da heyecan artıyordu. Tekeli Işıklar köyünün sakallı hacı dedeleri de babalarından ve dedelerinden duydukları rivayetleri çevredekilere anlatarak durumu daha heyecanlı hale getiriyor ve bekleyiş sürüyordu.
Günlerden bir gün sabah çalışması sırasında ocak çavuşu kazı aynasında bir küp çıktığını küpün çevresinin toprakla kapalı olduğunu telsiz anonsuyla bildirdi
Eyvah! Olan olmuş, rivayet gerçekleşmişti. Tüm köylüler ocağa doluşmuş küpün içinden ne çıkacağını merak ediyorlardı. Bazıları da daha birçok küpün olduğunu, bunun sadece ilk olduğunu söylüyor ve merak duygusunu ateşliyorlardı.
Ben ise; Ocakta çalışma durduğu için, işimizin aksadığına yanıyor ve şansızlığıma hayıflanıyordum. Durumu telsiz anonsu ile Bölge Müdürüne bildirdim. Bölge Müdürü telsize cevap vererek olay yerindeki çalışmayı durdurmamızı ve işletmenin özel güvenlik görevlilerini göndereceğini bildirdi.
Artık durum ciddiyet kazanmış Bölge Müdürü Müessese Müdürlüğüne olayı bildirmişti.
Müessese Müdürlüğü ise durumu Kaymakamlığa ve Manisa Müze Müdürlüğüne bildirerek gerekli girişimlerin yapılmasını istemişti.
Bir baktık ocağa bir cemse dolusu jandarma eri gelerek çevre güvenliğini aldılar. Müze Müdürü ise yola çıktığını, çıkan küpün çevresini temizlememizi ve incelemek için hazırlık yapılmasını bildirmişti. En az bir metre yüksekliğindeki seramik küpün çevresini küreklerle temizleyerek kenarlarını itinayla açtık. Traktör kepçe ile aynadan zemine indirdik.
Küpün içinin boş olduğu anlaşılınca bazı kişiler dağılmaya başlamış ama meraklı olanlar hala beklemekteydi. Jandarma ise küpün yakınına kimseyi sokmuyordu. Nihayetin de Müze Müdürünü beklemeye başladık.
Hava kararmaya başlamış, gün akşamüstü olmuştu. Nihayet Müze Müdürü brandalı cipiyle geldi. Küpe şöyle bir baktı.
“Bu küpler zeytinyağı veya şarap konmak üzere yapılmış küplerdir. Bunlardan bizde çok var” dedi. Kapağı kırılmamış olsa, içinde ki şarap toz halinde olurdu bir çay kaşığı bile adamı sarhoş eder.” diye de ilave yaptı.
Akşam olmuş hava kararmıştı. Vardiya-3 ekibi gelmişti. Bari bu vardiyanın çalışmaya başlamasını umuyor. Bir an önce Müze Müdürüne küpü teslim etmek istiyorduk.
Müze Müdürü ise; depolarında yer olmadığını bu küpü alamayacaklarını ancak bize tutanakla zimmet yapacaklarını, daha sonra depoda yer açılınca gerekirse alınabileceğini söyledi.
Neticede ocak sorumlusu olarak küp, bana tutanakla zimmetlendi. Müze Müdürü ve Jandarmalar gittiler. Benim artık envantere kayıtlı bir küpüm vardı.
Bende eve gitmek zorundaydım. “Sahada açık alanda ya küpün başına bir şey gelirse diye” düşündüm. Bir küpe baktım birde Hüseyin Çavuşa. Karar verdim küpü Hüseyin Çavuşa zimmetleyecektim. Hüseyin Çavuş mırın kırın etse de devlet hiyerarşisi gereği tutanağa imza attı. Ardından vardiya rapor defterine “Vardiyalarda ocakta görevli olan çavuşlar küpün korunmasından sorumludurlar. Çalışma olmadığında veya bayram tatillerinde ise; ocakta bekçi olarak görevlendirilen işçiler küpün korunmasından ve küpe sahip olunmasından sorumludur” diye talimat yazdım.
Ertesi gün ocakta ve diğer panolarda gündem küp ve Hüseyin Çavuştu. Çünkü Hüseyin Çavuş bu sorumluluktan çok etkilenmiş ve “Ya küpe bir şey olursa? “ diye tedirginlik içinde yaşıyordu. İşçiler Hüseyin Çavuşun bu tedirginliğini artıracak senaryolar üretiyor, kendi aralarında dedikodular yapmaya başlamışlardı. “Hüseyin çavuş eve gidince bile kimseyle konuşmuyor, odaya kendini kilitliyor. Ne olacak benim halim” diye kaygılanıyormuş şeklinde söylentiler ve espriler konuşuluyordu.
Sonunda küpü ocaktan alıp, Bölge Müdürlüğü binasının bahçesine getirmeye karar verdik. Çimenlerin ortasına, tam kapı girişinin sol tarafına koyduk. Güzel de olmuştu. Bölge Binasına ayrı bir hava katmıştı. Aynı zamanda Hüseyin Çavuş’ta rahatlamış, “Oh! Şefim. Beni kurtardınız” demişti.
Artık küpün yeni sahibi bölge binası girişinde görev yapan güvenlik görevlileriydi. Bende her sabah Bölge binasına girişte bu küpe bakıyor ve yerinde olduğu için rahat bir nefes alıyordum. Ama küpü almaya ne gelen vardı? Ne de küpün akıbetini soran?
Sahi! Envantere kayıt edilmiş bu küp ne olacaktı? Günler mevsimler geçmeye devam ediyordu. Anlaşılan bu küple yaşamaya devam edecektik.
Bir gün bir baktık küp çatlamış, neredeyse ikiye ayrılıp dağılacak. Bizde bir panik yarattı. Hemen Marangoz Fuat Usta ile İnşaatçı Ahmet ustayı çağırdım. Küpü onarmalarını istedim. Fuat Usta ahşap destekler yaptı. Atölyeden metal şeritlerle küpün çevresini destekledi. Ahmet Usta ise şlamlı çimento şerbetiyle küpün çatlayan yerlerini sıvadı ve küpü eskisi gibi sağlamlaştırdı. Çok şükür tehlike geçmişti. Arada bir onarım ve restorasyonlarını yapmayı öğrenmiştik.
Bir gün Müessese Müdürü Bölge Müdürlüğü binasını ziyarete gelmişti. Meraklı bir kişiydi. Tarihi bilgisi ve entelektüel bir yapısı ile tanınıyordu. Küpü görünce sorular sormaya ve beğenisini belirtmeye, küpe de övgüler söylemeye başlamıştı ki ben lafa hemen atıldım.” Efendim uygun görürseniz Müessese Binasının önüne nakledelim. İlçe Merkezinde daha çok kişiye hitap eder ve ilgiye sebep olur. Nakliyesini ve montajını biz yaparız. Hatta elektrik aydınlatması yaparak gece Müessese binasına ayrı bir güzellik katar” deyiverdim. Müdür bey çok memnun oldu. Bu şekilde küpü tenha ve iklimi sert yöreden naklettik. Sonuçta küpten de kurtulmuş olduk.
Mehmet Raif
Yorumlar kapalı.