“Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü…” Böyle diyor Ahmet Telli “Belki yine gelirim” adlı şiirinde. Koskoca bir ülke işte bu ruh halinde. Nereye baksak ne düşünsek ne hissetsek, susar olduk dilimizin ucunda küfre dönüşen sözcükleri… En çok da içinde “Narin” geçen cümleleri korkuyla fısıldıyorduk günlerdir… Bugün, cansız bedeninin bir çuval içinde bulunduğu haberi acıdan nefesimizi kesti. Soluksuz kaldık hep birlikte. Öfkemiz, isyanımız yüreğimizi çatlatacak neredeyse. “Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar” diyen bir devrimcinin kurduğu bu ülkede; Sapkınlığın muteber(!) ağızlardan onandığı programları yayınlayan TV ler, Tecavüzcülere indirim uygulayan yargıçlar, Din maskesini takıp; annesinden tahrik olanlar, Altı yaşındaki çocukla evlenilebileceğini söyleyenler, “Çocuğun rızası vardı” diyen ş*r*fs*zl*r, Pedofiliyi normalleştirmek isteyen vakıflar, tarikatlar, cemiyetler, Pedofiliye özendiren sosyal medya uygulamaları, tik tokçular, bilgisayar oyunları, Kadınların, çocukların bedenine dair kararlar alıp, fetvalar veren sözde din adamları ve siyasetçiler yüzünden çocuklar artık israf oluyor! Çocuklarını tacizden, tecavüzden, her türlü istismardan koruyamayan bu ülkede yarın ders zilleri acaba kaç Narin olmadan çalacak? Kaç Narin bir yerlerde dehşet içinde bir umut bulunmayı bekliyor? Kaç Narin annesinin babasının gözleri önünde kendi evinde bedenine, ruhuna yapılan saldırıları söylemekten korkarak yaşıyor? Kaç Narin?.. Solup giden narin hayatlar… Kül rengi sabahlara uyanır oldu şehirler… “Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüşüyor…” Bu da geçecek. Her kaybettiğimiz çocuk gibi, kadın gibi istatistiklerde bir rakam olarak solup gidecek varlıkları… Narin hayatları hiç yaşanmamış gibi kaybolup gidecek…Çark hiç durmayacak. Dişlilerin arasında hiç durmadan acımasızca öğütecek çocukları. Yine kaybolacak çocuklarımız, belki yine bir çuval içinde bulacağız onları, belki hiç bulamayacağız…Yine çocuk gelinlerimiz oyuncak yerine kendi bebeklerini saracaklar kollarıyla, çocuklarımız iş cinayetlerinde can verecekler, uyumaktan korkacaklar, konuşmaktan korkacaklar… Onları unutmayan aileleri acıları ile baş başa kalacaklar. Üç beş duyarlı kurum, duyarlı insan unutturmamak için çabalayıp duracak… Ama işte hepsi o kadar! Ne zamana kadar mı? Devletin “Devlet” olduğunu hatırlayacak ve gereğini yapacak bir siyasi iktidar oluşana dek. Korkusuzca yaşayacakları bir toplum önce çocukların sonra da hepimizin hakkı. Anneler çocukları için korkmaktan yorgun düştüler. Bırakın komşuya, insanların kendi ailesine güveni derinden sarsıldı. Güven duygusu bir kez gitti mi insanın yüreğinden; korku, şüphe gelip baş köşeye kurulur. Yoksulluk, cehalet ve korkunun kol gezdiği toplumumuz bir açmazın girdabında savrulup duruyor. Artık hayatta ve ayakta kalma içgüdüsü devrededir ve geri kalan her şey teferruattır! Bu toplum kimin işine yarıyor biliyor musunuz? Onu yaratanların. Yani İktidarın. Cehaletten, yoksulluktan, korkudan beslenen bu iktidar değişmedikçe bu çark dönmeye devam eder! Çocuklarımıza korkusuzca, özgürce yaşayacakları çağdaş bir toplum, yeniden Demokratik, Laik, Sosyal Hukuk Devleti yaratmak boynumuzun borcu. Yaşananların sıradanlaştırılmasına izin vermek, çocuklarımıza ve ülkemize yapılacak en büyük kötülük. Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan, söylediklerimiz kadar sustuklarımızdan sorumluyuz hepimiz. Bu ülkede yaşanan tüm kötülüklerde yapmadıklarımız, sustuklarımız kadar biz de suçluyuz… Ey mezar taşları gibi sessiz duranlar unutmayın; bir gün mezar taşlarından ibaret olur şehirlerin, acılarınla bir başına kalırsın, çeker gider tiranlar varsıl dünyalarına…
Sevil Nazan Keskin
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Sevil Nazan Keskin Yazıları
Şiddetsiz, sömürüsüz bir dünya olamaz mı? Olur!
4 hafta önce
Ne yazsam, nasıl yazsam?
2 ay önce
Dilleri büzüşesiceler
3 ay önce
İsraf olacaksan doğma çocuk…
3 ay önce
Lozan yoksa Türkiye yok
5 ay önce